7 Ağustos 2007 Salı

"Türkiye Nasıl Kurtulur ?" Sorusunun Mantığı

"Kurtuluş nasıl olacak ?" bu soru insanlık tarihinin başından günümüze kadar belkide milyarlarca kişi tarafından öyle veya böyle soruldu. Soranların kafasında ise bir takım "kurtuluş" reçeteleri bulunmaktaydı ve bu kişiler kendilerine yandaş aramaktaydı.

Yukarıda verilen soruyu 1600'lü yıllardan itibaren günümüze kadar, bulunduğumuz coğrafyada yaşayan hemen hemen herkes birbirine sordu. Sorulan soruları cevaplayanlar, belki de soruyu soran tarafından dışlandı, belki de göklere çıkartıldı; ama sonuç hep bu sorunun tekrarlanması şeklinde gerçekleşti.

Biz kurtuluş reçetelerini savaşla uygulamış daha doğrusu uygulamak zorunda kalmış milletlerden biriyiz. Yukarıdaki soruya "O günün koşullarında (konjonktür) savaşmak belki mümkündü; ama şimdi bu çok saçma" diye yanıt verenler soruyu soran kesimce ya alkışlandı ya da, ki biz çoğunlukta olduğuna inanmaktayız, korkaklıkla suçlandı.

"Ekonomi nasıl kurtulur ?" sorusuna cevap verenler ya bağımsızlıklarına düşkün oldukları için alkışlandı ya da mandacı, emperyalist olarak dışlandı. Tüm bu soruları soranların aldıkları cevaplar karşısında tersi bir tutum sergileyebileceklerini de unutmamak gerekir. Şöyle ki; bağımsızlıklarına düşkün oldukları için eleştirilen veya mandacı oldukları için kutlanan konumuna düşmek de mümkün olabilir. Bu, soruyu soran ve cevaplayanlar bütün insanlar arasında cereyan eden bir kısır döngüdür.

Görüldüğü üzere soruları bu şekilde sıralamak mümkün. Tüm soruları kapsayan Dünya kurtulur sorusundan önce sorulan bir soru daha vardır. Bu soru yukarıda da değinildiği gibi, "Türkiye nasıl kurtulur ?" sorusudur.

Verilebilecek cevaplar yüzünden dışlanmayı göze alamayan bizler, genelde soruyu soranı memnun edecek şekilde cevaplar vermeye çalışırız. Soruya kendi düşündükleri biçimde özgürce cevap veren insanların bildikleri bir şey vardır: "Kendilerinin bir Atatürk olmadığı ve olamayacağı". Gerçekçi olarak bakmak gerekirse herkes Atatürk gibi bu ülkenin kurtuluşuna katkıda bulunamayacaktır. Bu soruyu yöneltenler, soruya cevap verecek insanı, insan üstü varlıklar olarak gördüklerinden soruyu cevaplayandan mükemmel cevaplar vermesini beklerler; ama bu genelde olmaz. Olurluğu da genelde bol keseden atmakla mümkün olur. "Tam bağımsızlık bir ütopyadır" diye cevap verenin vay haline. "Tam bağımsızlık mümkündür" diyen birisi ise tam bağımsızlığın ne ölçülerde mümkün olabileceğinin cevabını genelde veremez, verememiştir.

Yazımızı daha felsefik bir hale sokmadan sonuçlandırmaya çalışırsak, " X (Değişken) nasıl kurtulur" sorusunu sormak yerine önce kendi reçetelerimizi sunup, daha sonra da soru sormadan oradan ayrılmak gerekir. Soru sormadan ayrılmak derken soru sormayı küçümsemiyorum. Sorulara genelde öğrenmek için cevap arayanlar olmadığını bildiğim için soru sorulmamasını tercih ediyorum. Bizde sorular düşüncemiz ne kadar doğru sorusuna cevap almak için soruluyor maalesef. Diğer türlü sorulan soruları cevaplamak inanın bana lafı icraata dökmekle eşdeğerdir.

Türkiye şöyle kurtulur arkadaşlar: "Lafla değil, icraatla".

Yanlış Anlaşılmamak Dileğimle ve Saygılarımla,

Gökhan DAĞ