6 Aralık 2007 Perşembe

Çekişmeci Politika ve Türkiye

Bernard Crick, 'In Defence of Politics' adlı kitabını 1964 yılında yayımlarken politikaya kendince bir tanım yapmıştı. Tanımı Münci Kapani'nin Politika Bilimine Giriş adlı kitabından aktarırsam; Politika, belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir denilebilir.

Bernard Crick'in bahsettiği çatışma, uzlaştırma öncesi bir durumdur ve uzlaştırma burada çatışmayı çekişmeci bir anlayışa sokar. Unutmamak gerekir ki hiçbir iktidar tam anlamda bir uzalaşmadan yana değildir. Siyasi iktidarın uzlaşması çoğunlukla (yani zor zamanları dışında) kendisine yakın yerlerde durur. Bundan önceki yazımda dinsel objelerin çatışmasının politikaya yansımasından bahsetmiş ve politikanın bu durumda var olması gereken çekişmeci yanının bir çatışmaya dönüştüğünü belirtmiştim. İşte Türkiye tam da bu dönüşümün üzerinde yer alır ve burada konaklamaya da halen devam etmektedir.

Bernard Crick'in bu tanımı yapmasının üzerinden nerdeyse 40 yıl geçti ve geçen bu kırk yıllık sürenin öncesinde, belki de hiçbir şahsiyet(!), dini elitlerin dizinin dibinde oturup, siyasi bir elit halini almadı. Bernard Crick tanımlamasında bu durumun varlığı göz ardı etme şansızlığını ne yazık ki yaşadı (!).

Dini özelliklerle donatılmış bir kişilik her zaman için kendi dinini ön planda görür ve bunu o dinin mezheplerine yaydığı anda da içinde bulunduğu çatışmayı daha da alevlendirmiş olur. Bu özelliklerde birinin ve yandaşlarının politik elit halini alması, Crick'in tanımının ne yazık ki çürümesi anlamına gelir.

Dini bakımdan kendilerini üstün gören bu şahsiyetlerin çatışmacı kimliklerini politika sahnesine taşımaları, uzlaştırma kavramının işlerliğini ayaklar altına alır ve politikanın çekişmeci (var olan görüşlerin minumum çatışmada sürdürülmesi veya en azami düzeyde uzlaştırma faaliyeti) yönünü ortadan kaldırır. Minumum çatışma her zaman için içinde maksimum öğeler barındırır hale gelir.

Türkiye, yapılan yeni anayasa taslağında ne yazık ki dini bir simgeyi gündemine oturtmuş durumda. Siyasi iktidarın buradaki tavrı kesinlikle çatışmacı bir tavırdır ve politikanın çekişmeci yönüyle örtüşmez. Bunu yeni bir paragrafta irdeleyelim.

Carick'in tanımını tekrar hatırlatırsak; politika, belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarları uzlaştırma faaliyetidir. Türban Türkiye'nin çatışmasıdır ve bu çatışmanın toplumun çıkarına olacak hiçbir yanı yoktur. Türbanın çıkarı din ile ilgilidir ve politik çıkarı kesinlikle içinde barındırmaz. Dini bir simge olması sebebiyle yaradılışından ötürü bir çatışmayı içinde barındırır ve politikanın çekişmeci yönünü kesinlikle ezer geçer. Türbanın dini çıkarının bulunması, Türkiye gibi laik bir ülkede, laikliğin de bir çatışma içine sürüklendiğini gösterir ki bu da türban konusunda yapılan ısrarın çekişmeci değil çatışmacı bir politika örneği olduğunu gözler önüne serer.

Sivil Anayasa tartışmalarının yeniden alevlendiği şu günlerde, dini öğeleri barındıran bir anayasanın sivil bir nitelik taşıyamacağını belirtmek yerinde olur. Dini özellikler barındıran her kural, diğer kurallardan daha dayatmacıdır.

Sonuç olarak, politikanın enfes çekişmeciliği, din dayatması yüzünden çatışmacı bir hale bürünmekte ve bu, Bernard Carick'ten çok çatışmada ezilenlerin hüznüne dönüşmektedir.

Sorulması gereken soru ise şudur: Yoksa politika Harold Lasswell'in dediği gibi "kimin, neyi, ne zaman, nasıl elde ettiği midir?"

Teşekkürlerimle, okumadaki sabrınız için...

Gökhan DAĞ




0 Comments: