25 Nisan 2007 Çarşamba

Modernitenin İronisi: İrtica - Gökhan DAĞ

Atatürk veya ondan önceki modern insanlar sürekli bir şey için çabaladı. Daha iyi bir Osmanlı(Atatürk burada önceki devrimcilerden ayrılır) ve/veya Türkiye için.
Modernite anlayışını kavrayamayan ya da kavramaktan kendi geleceği için uzak duran bir imparatorluğun sonu tabii ki tarih sahnesinden silinmektir. Mamafih bir devletin parantez içinde daha modern bir devletin kurulması şüphesizdir: "Türkiye"
Atatürk yapı taşlarını halk egemenliğiyle kurduğu bu yeni devleti modern temellere oturtmak için uğraştı. Önce Cumhuriyeti yani Türkiye'yi Türkiye'den yönetmeyi, ardından laikliği, halkçılığı, sosyal devletçiliği ve bunların tamamlayıcısı olan hukuk devletini oluşturan Atatürk yıllar sonra yaptıklarının hala eleştiri altında bulunmaktadır. Bununsa tek bir sebebi var: "İrtica"
İrtica Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a göre tanımı tam olarak yapılamayan bir kavram, yani net değil. Kendisi birazcık devlet kurumlarına önem verip daha açık bir ifadeyle Türk Dil Kurumu'na (TDK) başvursaydı eğer kavramın gericilik olduğunu anlardı. Kendisi çağdaş ve modern niteliklerle donatılmış bu kurumu deyim yerindeyse es geçip bir irtica örneği göstermiş olduğunu acaba biliyor mu bunu merak ediyorum?
Modern devleti kuran Atatürk, çağdaş değerleri içselleştirip bunu bizim de toplumsallaşma sürecinde içselleştirmemizi sağlayacak kurumları oluşturdu. Bunların en başında da çağdaş bir eğitim sistemi geliyor; ama şu ironik duruma bakın ki o zaman oluşturulan bu kurumlarda şimdi öğretmenler dayak yemekte ve sınıflar da sigaralar içilmekte. Bu modernizasyonumuza kara bir leke, hatta daha doğrusu tam bir gericilik olmuyor mu?
Çok ilginç bir saptamamı paylaşmak istiyorum. Her etnik grup bir bağımsızlık için hayal kurar. Kimisi bu hayallerini gerçekleştirir, kimisi bunu seçimle kimisi bunu terörle yapma yoluna gider. Kimisi de hep bu hayallerle yaşar ve terörü sürekli hale getirip içselleştirir. Hatırlayalım Hatay özerk bölgesi Atatürk öldükten sonra bir yol ayrımına geldi. Halk bir seçimle ya Suriye topraklarına ya da Türkiye topraklarına katılmaya karar verecekti. Atatürk çağdaşlaşmasını içselleştirip daha modern olan Türkiye bu seçim sonucunda Hatay'ı topraklarına kattı.
O zaman ki durum aynen böyle. Bir de şimdiye dönüp bakalım çoğunlukla Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşayan halkımızdan bazı gruplar Kürdistan diye bir ülkenin vatandaşı olmak istemekte ve bu sebeple silah kuşanıp dağların yolunu tutmakta. Kürdistan denilen bu devletin hangi kurumu Türkiye'mizden ileri, hangi insanı Türk insanından çağdaş, hangi lideri Atatürk kadar ilerici.
Artık milletimizin düştüğü durum şu Hatay'ın yaptığının tersine ilericiliği değil gericiliği seçiyoruz. Bunun adı irtica değil mi? Sanırım kavram biraz netleşiyor olmalı sayın R. Tayyip Erdoğan.
Gelelim R. Tayyip Erdoğan'ın irtica nosyonunu anlamak istememesine yol açan asıl irticayi olaylara: "Dinsel Boyut"
Din mezheplere ayrıldığında, din üzerine çeşitli görüşler oluşmaya başlar. Mezhepler arası çatışmalar aslında siyasi olsa da bu siyasi savaşı kazanıma dönüştürecek her şey dinin istismarından geçer. Aslında din hiçbir zaman bölünmez, farklı yorumlanamaz bir olgudur. Bu benim görüşüm.
Atatürk ve arkadaşları devrimci insanlardı. Bazen dininizi yaşatmak için dininizden bazı ögeleri feda etmelisiniz diye düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın örneğin; din şehitleri gibi. Atatürk laikliği neden getirmiş olabilir diye düşündüğümde farklı dinsel grupların aynı yerde huzurlu yaşaması için diye bir sonuca ulaşıyorum.
Osmanlı Devleti halkının dinine karışmadı ifadesine paradoksal bakmak gerekir. Eğer karışmadıysa neden tüm devletler kendi din mensuplarını korumak için Osmanlı'nın iç işlerine karıştılar.
Tarihsel yalanlarla denilecek tek bir şey mevcut: "Osmanlı'yı yönetmek için". Bunun aksini iddia etmiyoruz. Osmanlı yönetilmek istenmiş olabilir fakat bir gerçek vardır ki Osmanlı'nın dine saygılı ibaresi hiçbir zaman laikliğin verdiği saygınlığı veremedi.
Şimdi ironik olarak gelişen nokta da laikliği çökertme girişimleri, bir başka ifadeyle irtica faaliyetleri yüzünden laiklik, her ne kadar boylu poslu karşımızdaysa da bazı yaralar aldı. Atatürk ve silah arkadaşlarının yönetimi sırasında dinsel gruplarına yönelik isteklerde bulun(A)mayan "GAYRİMÜSLÜMLERİN" şimdi sürekli bilmem ne patrikhanesine şöyle yapmalısınız görüşleri neden sürekli dillerde. Çünkü laiklik o zaman ki gibi güçlü değil. İrticai faaliyetler o zaman ki gibi etkisiz değil.
Dinsel boyutu sadece laiklik çerçevesinde inceledik diğer konularda ise yorumu sizlere bırakıyorum. Tarikatler, iki adımda bir camiiler, din sömürüsüyle toplanan paralar vb.
Şimdi konuyla bir alaka kurubilir misiniz bilmem ama birkaç tanım vermek yerinde olacak diye düşünüyorum. Tanımları net bulamayanlar için;

Cumhuriyetçilik:
Türkiye'yi Türkiye'den yönetmektir.

Halkçılık:
Türkiye'yi Türkiye'den yönetenleri eşit görmektir.

Milliyetçilik: Türkiye'yi Türkiye'den yönetenleri ve Türkiye'yi her şeyin üstünde bir bütün olarak tutmaktır. Başbuğ söylemlerine kanmamak en büyük liderin Atatürk olduğunu bilmektir.

Laiklik: Türkiye'yi Türkiye'den yönetenlere her şeyden önce saygı duymaktır. Devletin dininin olmadığını göstermektir.

Devrimcilik: Türkiye'yi Türkiye'den yönetmeye and içmektir.

Devletçilik:
Türkiye'yi Türkiyê'den yönetmeye and içenlere rahat güzel bir hayat yaşatmaya çalışmaktır.


Gökhan DAĞ





0 Comments: