10 Ekim 2007 Çarşamba

Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine Farklı Bir Bakış

Cumhurbaşkanı yürütmenin dualist yapısında, sorumsuz kanadın baş aktörü olup 1982 Anayasasının 101. maddesinde (1982 AN. m. 101) yazıldığı şekilde 7 yıllık bir süre için seçilir. Aynı madde meclis dışından Cumhurbaşkanı seçilmek için gerekli şartları göstermiş olup, Cumhurbaşkanının iki defa seçilemeyeceğini söyler.

Konumuz açısından önemli olan nokta ise maddenin sonunda belirtilmiştir. Aynen alıntılarsak madde şöyle diyor: ” Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği sona erer.”. Bu madde üzerinden yazımızı sürdürmeye devam edersek, kendimizce Cumhurbaşkalığı seçimi tartışmalarına bir bakış açısı getirme umudundayız.

Burada bir husustan bahsetmemiz gerekiyor: TBMM seçimleri, yüksek olasıkla bir iktidar doğurur ve bu iktidar belirli bir süre görevde kalır. Görevde kaldığı sürece, Anayasada ve kanunlarda kendisine verilen görevleri yerine getirir.

Bu görev süresi içinde Cumhurbaşkanlığı makamı boşalırsa, Cumhurbaşkanlığı seçiminde rol almaya yetkilidir. AKP iktidarına baktığımızda bugün itibariyle bu iktidarın, Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli bir rol üstleneceği şüphesizdir. AKP iktidarı pek doğal ki, kendi tasarrufları doğrultusunda bir aday belirleyecektir ve aslında bunun tartışılacak bir yanıda yoktur. Kısacası demek istediğimiz Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN‘ın Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilmesi oldukça doğaldır ( ki biz aday olacağını şu an için düşünmüyoruz) .

Tartışmaları sona erdirecek kendimizce bir bakış açısı geliştirme umudumuz olduğunu yineleyerek konuyu daha da açalım. “X” partisinden Cumhurbaşkanı olan birisinin, Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ilkesi gereği bulunduğu parti programından sıyrılması gerekir. Ayrıca bu parti programından sıyrıldığı gibi başka bir parti programınıda benimsememesi olağandır. Bir başka ifadeyle Cumhurbaşkanı hiçbir partinin tutum ve davranışlarını benimseyemez.

Burada imdadımıza nihayet Anayasada buluna bir madde yetişiyor (1982 AN. m.104) . Bu maddenin ilk paragrafına göre: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir .”. Sonuç itibariyle Cumhurbaşkanı sözü geçen 101. maddeye göre partisel programlara değilde, 104. maddeye göre Anayasal program(lar)a uymalıdır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında şöyle bir sonuca varabiliriz: Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen her Cumhurbaşkanı Anayasanın gereklerini yerine getirmek zorundadır. Kendi kişisel düşünceleri eğer Anayasa uygun nitelikte değilse, bu kişisel düşüncelerinin hiçbir anlamı yoktur. Buradan çıkarılabilecek en önemli sonuç Cumhurbaşkanlarının homojen bir niteliğinin olduğudur. Ülkemizde bunun örneklerini pek yaşayamadığımızdan olması gerekmektedir diye de düzeltilebilir.

Eğer Cumhurbaşkanlığı makamına gelecek kişinin AN. m. 104′e göre görevini layığıyla yerine getiremeyeceğinden duyulan bir endişe varsa, ülkenin bölünmez bütünlüğünü sarsacak kararlar alacağından kuşku varsa, vb. varsa Anayasal dayanak çerçevesinde, böyle kararlar alamayacağı açıktır. Bizim burada bahsetmek istediğimiz; eğer bir Cumhurbaşkanından önce var olan bir Cumhurbaşkanı bir karar aldıysa, bu karar Anayasal dayanağa bağlı olacağından diğer Cumhurbaşkanı bu alanı düzenlemekle boşuna zaman kaybedecektir. Daha açık bir ifadeyle Cumhurbaşkanlarının homojen davranması gereği esası, bir Cumhurbaşkanının alacağı karar kendisinden sonraki Cumhurbaşkanlarını bu karardan (bizce) muaf tutmalıdır.

Yukarıda anlatılanları bir örnekle ifade edersek eğer şu örnek oldukça yerinde olacaktır: TBMM’nin kabul edip gönderdiği “K” kanununu Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet SEZER, AN. m. 104′ün ilk paragrafına göre veto ederse ve bu “K” kanunu uygulanmazsa, Sayın Cumhurbaşkanımız A. Necdet SEZER‘den sonra gelecek Cumhurbaşkanına aynı kanun tekrar gönderilirse onun da veto etmesi gerekecektir. Çünkü kendisinden önceki Cumhurbaşkanı anayasal dayanaklara dayanarak bu kanunu tarafsızlığı ilkesi gereği iptal etmiştir. Diğer Cumhurbaşkanına da böyle bir kanun gelmesi durumunda ya o kanundan muaf olması ya da onu direk veto etmesi gerekecektir. Anayasal yorumların fark yaratmayacağı düşüncesini de burada belirtmek yerinde olur.

Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığının Anayasa belirtildiği bir ortamda, seçilecek Cumhurbaşkanını yanlı kararlar alacak diye lekelemek oldukça çağdışıdır. Zaten böyle bir şeye kalkışması durumunda 1982 AN. m.105′e göre çok zor bir olasılıkta olsa vatana ihanetten yargılanmalıdır. Yeri gelmişken şu bilgiyide vermek yerinde olur. Hukuk literatürümüzde vatana ihanet tanımlanmış değildir.

Sonuç olarak bizim kendimizce tartışmalara son verebilecek bakış açımıza göre, Cumhurbaşkanlarımızın tarafsızlığı ilkesi gereği aldıkları kararların, gerektirdiği ölçülerde bir süreyle değiştirilememesidir. Eğer bu karar değiştirilmek isteniyorsa da, son sözü referandum söylemelidir. Kısacası Cumhurbaşkanlarının aldıkları kararları belirli bir süre (Anayasal dayanağı sürdürdüğü zaman zarfında) dokunulmaz kılmak bizce esastır. Böylece yeni seçilecek Cumhurbaşkanı hakkında tartışmalarda son bulacaktır.

Kendimizce verdiğimiz bu önerinin elbetteki eksik yanları mevcuttur. Belki de bu önerimiz kendi içinde tutarsızlıklar içermektedir. Yorumlarınızla bu öneriyi geliştirmek dileğiyle yazıma son veriyorum. Okumadaki sabrınız için teşekkürler.

Saygılarımla...

Gökhan Dağ - Bursa/2006

Önemli NOT: Yazımız Anafikir.com'da okuyucuların oylarıyla ilk sırada yayımlanan yazı özelliğini kazanmıştır. Yazımızı buradan yorumlarıyla beraber takip etmek için http://www.anafikir.com/goster.asp?t=877 adresine bakılabilir.


0 Comments: