Türkiye, siyasal hayatı boyunca, paradokslarla (en basit anlamıyla "çelişki") karşılaşmış bir ülkedir. Günümüzdeki gelişmeler göz önüne alındığında, ben, Türkiye'de şu anda yaşanmakta olan bir milliyetçilik paradoksunun var olduğunu düşünüyorum. Yazımda da pek tabii ki beni, biz yapabilmeyi amaçlıyorum. Bu amacı gerçekleştirmeye çalışmadan önce okuyucuya, seçimlerin üzerinden şu anda çok kısa bir süre geçtiğini hatırlatmak istiyorum.
22 Temmuz 2007'de yaşamış olduğumuz genel seçimleri kısaca hatırlarsak AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) tek başına iktidar olabilecek yeter sayıda milletvekiline ulaşmış ve birinci parti olmuş, onu ise CHP ve MHP izlemiştir. Geri kalan milletvekilleri ise bağımsız adaylar olarak yüce mecliste yer almışlardır. Bağımsız adayların bir kısmı ise daha sonradan kendi aralarında örgütlenmişlerdir.
AKP iktidarının parti propagandalarında milliyetçiliğin ne kadar yer tuttuğu malumdur (AKP ve Milliyetilik konusunda daha detaylı bilgi için bkz: http://www.akparti.org.tr/program.asp?dizin=0&hangisi=0). CHP ise partisel propagandalarında genelde Halkçılığı ön plana çıkarsada parti ambleminde olduğu gibi altı temel ilkeyede aynı ölçüde değer verdiğini iddia eder. Kısacası ve birçok bakımdan da doğrucası milliyetçilik denen kavram en çok MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) tarafından desteklenmiştir. Yazıdaki amacıma ise milliyetçiliği (kendimce) en çok ön plana çıkartan MHP ile ilgili kurmak herhaldeki doğru bir tutum olacaktır.
Tekrardan 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri'ne (daha doğrusu sonrasına) dönersek, milliyetçiliği savunan partilerin oy potansiyellerini arttırdıkları görülebilir. Mesela 2002 seçimlerine oranla daha fazla oy alan CHP ve 2002 seçimlerinde yasal partisel baraj oranını (%10) aşamayan MHP oylarını arttırmıştır. İşin ilginç yanı, AKP ise, milliyetçiliğe yukarıda örnek gösterilen partiler gibi yaklaşmamasına rağmen, oylarını bir önceki seçimlere oranla arttırmasını başarmıştır. Milliyetçiliğin yükselmekte mi olduğu, yoksa milliyetçiliğe olan rağbetin azalmakta mı olduğu sorusu burada bir paradoks yaratmaktadır. Hatta bu paradoks kendince bir ironiyide içinde barındırmaktadır.
MHP'nin genel seçimler öncesi yaptığı milliyetçilik propagandası, yaşanan terör olaylarıyla desteklenmiş olmasına rağmen seçimlerden sonra da yaşanan terör olayları sonrası, halkın teröre artık eskisi gibi tepkisel yaklaşmaması bir milliyetçilik paradoksunuda beraberinde getirmektedir. Milliyetçiliğe bu kadar önem verilmesine rağmen, milliyetçi kesimde oluşan MHP'nin başarız olduğu düşüncesi ve milliyetçi kesimin fikirlerinde değişiklik yarattığı gerekçesiyle bu durumun gerçekleştiği söylencesini de ben pek gerçekçi görmemekteyim. Bu yüzden de halkın ve söz konusu partinin, seçim öncesi ve sonrası davranışlarının paradoks yarattığını düşünüyorum.
Ermeni Gazeteci Hrant Dink'in ölümü sonrası halkın toplanıp bir Ermeniymiş gibi sloganlar atmasıysa artan milliyetçilik duygularını daha da pekiştirmiş olmasına rağmen, milliyetçi kesimden bazı vatandaşları kendilerini Ermeni olarak nitelendirmesi de kendi içerisinde bir paradoks yaratmaktadır. Hatta tüm bunlara rağmen MHP'nin oylarını arttırdığı gerçeğini kabul ederek ortada bir paradoks olduğunu savunuyorum. Kısacası Hrant Dink'in ölümüne anlam verilemez ölçüde (bu ölçüyü milliyetçi kesim bu şekilde ifade etmektedir) gelen tepkiler sonucu milliyetçi partilerin oylarını arttırmasını ben kendimce paradoksal görüyorum. Milliyetçi kesimin Hrant Dink'in ölümü sonrası sessiz çoğunluk olarak var olduğu tezini ise burada yadsıdığımı belirtiyorum.
ABD'de Ermeni sorunuyla ilgili alınan kararın ülkemizde yeterince tepki görmediğini düşünüyor ve genel seçimler sonrası oluşan sonucu, milliyetçilik açısından paradoksal görüyorum.
Sonuç olarak bu örnekleri arttırmak pek tabii ki mümkündür. Bunun en büyük sebebi de toplumda yaşanan hızlı ayrışma olarak gösterilebilir. Ayrıca toplum bilincinin yeterli düzeyde gelişmemesi de bunun ana nedenlerinden biridir. Kısacası kısa hacimde bir yazı için, okuyucuya doyurucu olmasa da bir takım bilgiler verdiğimi düşünüyor ve milliyetçiliğin bu paradoksal doğasının araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Okumadaki sabrınız için teşekkürler...
Not: Alp Arman Baykal'a Teşekkürlerimle.
22 Temmuz 2007'de yaşamış olduğumuz genel seçimleri kısaca hatırlarsak AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) tek başına iktidar olabilecek yeter sayıda milletvekiline ulaşmış ve birinci parti olmuş, onu ise CHP ve MHP izlemiştir. Geri kalan milletvekilleri ise bağımsız adaylar olarak yüce mecliste yer almışlardır. Bağımsız adayların bir kısmı ise daha sonradan kendi aralarında örgütlenmişlerdir.
AKP iktidarının parti propagandalarında milliyetçiliğin ne kadar yer tuttuğu malumdur (AKP ve Milliyetilik konusunda daha detaylı bilgi için bkz: http://www.akparti.org.tr/program.asp?dizin=0&hangisi=0). CHP ise partisel propagandalarında genelde Halkçılığı ön plana çıkarsada parti ambleminde olduğu gibi altı temel ilkeyede aynı ölçüde değer verdiğini iddia eder. Kısacası ve birçok bakımdan da doğrucası milliyetçilik denen kavram en çok MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) tarafından desteklenmiştir. Yazıdaki amacıma ise milliyetçiliği (kendimce) en çok ön plana çıkartan MHP ile ilgili kurmak herhaldeki doğru bir tutum olacaktır.
Tekrardan 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri'ne (daha doğrusu sonrasına) dönersek, milliyetçiliği savunan partilerin oy potansiyellerini arttırdıkları görülebilir. Mesela 2002 seçimlerine oranla daha fazla oy alan CHP ve 2002 seçimlerinde yasal partisel baraj oranını (%10) aşamayan MHP oylarını arttırmıştır. İşin ilginç yanı, AKP ise, milliyetçiliğe yukarıda örnek gösterilen partiler gibi yaklaşmamasına rağmen, oylarını bir önceki seçimlere oranla arttırmasını başarmıştır. Milliyetçiliğin yükselmekte mi olduğu, yoksa milliyetçiliğe olan rağbetin azalmakta mı olduğu sorusu burada bir paradoks yaratmaktadır. Hatta bu paradoks kendince bir ironiyide içinde barındırmaktadır.
MHP'nin genel seçimler öncesi yaptığı milliyetçilik propagandası, yaşanan terör olaylarıyla desteklenmiş olmasına rağmen seçimlerden sonra da yaşanan terör olayları sonrası, halkın teröre artık eskisi gibi tepkisel yaklaşmaması bir milliyetçilik paradoksunuda beraberinde getirmektedir. Milliyetçiliğe bu kadar önem verilmesine rağmen, milliyetçi kesimde oluşan MHP'nin başarız olduğu düşüncesi ve milliyetçi kesimin fikirlerinde değişiklik yarattığı gerekçesiyle bu durumun gerçekleştiği söylencesini de ben pek gerçekçi görmemekteyim. Bu yüzden de halkın ve söz konusu partinin, seçim öncesi ve sonrası davranışlarının paradoks yarattığını düşünüyorum.
Ermeni Gazeteci Hrant Dink'in ölümü sonrası halkın toplanıp bir Ermeniymiş gibi sloganlar atmasıysa artan milliyetçilik duygularını daha da pekiştirmiş olmasına rağmen, milliyetçi kesimden bazı vatandaşları kendilerini Ermeni olarak nitelendirmesi de kendi içerisinde bir paradoks yaratmaktadır. Hatta tüm bunlara rağmen MHP'nin oylarını arttırdığı gerçeğini kabul ederek ortada bir paradoks olduğunu savunuyorum. Kısacası Hrant Dink'in ölümüne anlam verilemez ölçüde (bu ölçüyü milliyetçi kesim bu şekilde ifade etmektedir) gelen tepkiler sonucu milliyetçi partilerin oylarını arttırmasını ben kendimce paradoksal görüyorum. Milliyetçi kesimin Hrant Dink'in ölümü sonrası sessiz çoğunluk olarak var olduğu tezini ise burada yadsıdığımı belirtiyorum.
ABD'de Ermeni sorunuyla ilgili alınan kararın ülkemizde yeterince tepki görmediğini düşünüyor ve genel seçimler sonrası oluşan sonucu, milliyetçilik açısından paradoksal görüyorum.
Sonuç olarak bu örnekleri arttırmak pek tabii ki mümkündür. Bunun en büyük sebebi de toplumda yaşanan hızlı ayrışma olarak gösterilebilir. Ayrıca toplum bilincinin yeterli düzeyde gelişmemesi de bunun ana nedenlerinden biridir. Kısacası kısa hacimde bir yazı için, okuyucuya doyurucu olmasa da bir takım bilgiler verdiğimi düşünüyor ve milliyetçiliğin bu paradoksal doğasının araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Okumadaki sabrınız için teşekkürler...
Gökhan DAĞ
Not: Alp Arman Baykal'a Teşekkürlerimle.
0 Comments:
Post a Comment